Google
 

NÖRAL TERAPİ TEDAVİSİ...

Nöral Terapi uygulamaları son yıllarda dünyada oldukça yaygınlaşmaya başlamış ve son bir yıl içinde ülkemizde derneği kurularak bu dernek vasıtasıyla Türk hekimleri bu tedaviyi öğrenmeye başlamışlardır.Bu makalemiz Nöral Terapi hakkında okuyucuya kısa ve oldukça özet bilgiler verecektir.Bu bilgiler ışığında her kes tedavinin ne kadar kapsamlı ve önemli hastalıklara çözüm bulduğunu kolaylıkla anlayacaktır.Hasta ve hekim olarak asıl amacımız pratik basit bazı uygulamalarla hastalıklardan temelli ve kolayca kurtulmak olmalıdır.Bu amaca hizmet eden ve özellikle Almanya ve Avusturya’da olmak üzere tüm Avrupa’da çok sık kullanılan bu yöntem son derece önem taşır.Bu yöntemde 4 ayrı tedavi şekli vardır.1. Lokal tedavi2. Segmental tedavi3. Ganglionlara yapılacak tedavi 4. Bozucu alan tedavisiNöral Terapi bir regülasyon tedavisidir. Beden üzerinde belli noktalara veya alanlara Lokal Anesteziklerle bir uyarı gönderilir, bu uyarıya beden tarafından segmental veya segment üstü bir yanıt verilir.Bu yanıt bize hem teşhis koyma hem de tedavi etme konusunda yön verir. Bozucu alanların tedavisinde aşağıdaki şartlar dikkate alınmalıdır :1. Bedende bulunan bir bozucu alana lokal anestezik injeksiyonundan sonra şikayetlerin kaybolması en az 20 saat sürmelidir.(dişlerde ise 8 saat )2. Her tedaviden sonra şikayetlerin giderek azalması gözlenmelidir.3. Yeterli sıklıkta tedaviden sonra hastalık iyileşmelidir.Hatta anatomik olarak ortadan kalkmalıdır.ENDİKASYONLARIAğrı tedavisiAnti AgingMigrenGerilim tipi baş ağrısıBoyun, sırt ve bel ağrılarıBoyun fıtığıBel fıtığıDetoksBaş ağrısı (Nevralji, yüz felci ve diğer felçlerde)Kronik tonsillitKronik farenjitisAkut ve kronik SinüzitPrimer ve sekonder allerji Gıda alerjilerindeOrganik fonksiyon bozukluklarında Tiroid rahatsızlıkları Kronik kabızlıkAşırı gaz durumuÜlserTinnitus (Kulak çınlaması)Vertigo ve baş dönmesiÇeşitli sinir sıkışmalarına bağlı ortaya çıkan ağrılar ve kas güçsüzlüklerinde Eklem ve ekstremite şişlikleri tedavisinde Sportif yaralanmaların tedavisinde Adet düzensizliklerindeDoğum sonrası ortaya çıkan rahatsızlıkların tedavisindeGeçirilmiş bir hastalık veya cerrahi müdahale sonrası ortaya çıkan değişikliklerdeSelülüt tedavisindeDolaşım bozukluğunda (arteriyel ve venöz)Keloid tedavisinde...Bu hastalık listesi Nöral Terapi tedavisinin bir çok insanın yaşamakta olduğu bir yada birkaç hastalığa çözüm olduğunu gösterir.Tedavi uygulaması tıp doktorları ve diş hekimleri tarafından yapılmaktadır.Ağız boşluğumuzda bulunan dişlerin hastalıklarımızda son derece önemli olduğu tespit edilmiştir.Dişlerin sinir kökleri vasıtasıyla beynimizden köken alan sinir sistemimizi ve bunların uyarmakta olduğu organları, beden bölümlerini direkt olarak etkilemekte olduklarından Nöral Terapi aynı zamanda diş hekimlerinin ilgilenmesi ve öğrenmesi gereken bir tedavi yöntemidir.En doğru olan davranış şekli diş hekimleriyle, tıp doktorlarının birlikte hastanın durumunu değerlendirmeleridir.Hastanın dişlerinde bulunan ve dolgu amaçlı kullanılan amalgamların tespiti ve çıkarılması hususunda her iki hekim ortak hareket etmelidir.Bir çok kişinin hastalıklarından kurtulamamasının temel nedenlerinden birisi de diş hekimlerinin dolgu yapmak amacıyla amalgam dolguyu tercih etmeleridir.Bu uygulamaya maruz kalmış insan gizliden gizliye sürekli bozucu alan yapmakta ve sağlığını olumsuz etkilemekte olan ağır metal zehirlenmesiyle birlikte seyreden ciddi bir tehdit altında yaşar.Bozucu alan olarak sadece dişleri sorumlu tutmak mümkün değildir.Yapılmış tüm tonsillektomi ameliyatları, yaşanmakta olan sinüzitler, geçirilmiş tüm ameliyatlardan sonra oluşmuş bulunan skar dokuları yani ameliyat bölgesinde oluşmuş nedbeleşerek sertleşmiş ameliyat izleri, özellikle sezaryan ameliyatlarından sonra oluşmuş skar dokularının hepsi bozucu alan olarak sağlığı tehdit etmektedir.Yurt dışında sezaryen ameliyat olma oranlarının son derece azlığına karşın ülkemizde sezaryen ameliyatla doğum kampanyalarının yapılması para için ticarileştirilen sağlık sistemimizin bir handikapı olarak karşımızda bulunmaktadır.Sezaryen yada bademcik ameliyatı olmuş bir çok insanın bu operasyonlardan sonra hastalıklarının başlaması ve doktor doktor gezerek hastalıklarına çözüm arayışları ve bir türlü çözüm yolu bulamayışlarında hekimlerin bir çoğunun bu ameliyat izlerinin ne kadar tehlikeli oldukları hakkında fikir sahibi olamamalarından kaynaklandığı da ayrı bir gerçektir.Burada ise Nöral Terapi yönteminin ülkemizde tanıtımı ve öğretilmesi hususunda önemli bir misyon yüklenmiş olan Nöral Terapi ve Regülasyon Derneği ile diğer Tamamlayıcı Tıp Derneklerine büyük görevler düşmektedir.Bu önemli görevin farkında olmalarından dolayı bu makalemde özellikle dernek yetkilisi tüm meslektaşlarıma teşekkürü bir borç biliyorum.Nöral Terapi uygulaması son derece basittir.İnsülin iğnesi veya ince siyah uçlu enjektörlerle yapılmaktadır.Bu amaçla lidokain ve prokain kullanılır.Bu iki lokal anestezik ilaç uygulamanın yapıldığı yerde, çevresinde ve o bölgenin etkilediği organda bulunan nöro-vejetatif sistemin aktifleştirilmesini sağlar.İlk etki hücre içinde meydana gelir.Hücre içindeki elektriksel potansiyel farkında meydana gelen değişimle etki birden bire yada yavaş bir şekilde başlar.Hem hastanın direkt derisine yapılan bu uygulamadan dolayı canı fazlaca yanmaz hem de hasta için muayenehane şartları bu uygulama için yeterli imkanı sunar.Kısacası ve özetle sağlığımızı kazanmamız için bir çok farklı tedavi yöntemlerine ihtiyaç duyduğumuzu bilmeli ve her şeyden önemlisi asıl şifa kaynağının dışarıdaki sebeplerden çok kendi bedenimizin uyarılması ile kendisinde zaten var olduğunun fark edilmesi gerekmektedir.

HASTALAR İÇİN OZON REHBERİ...

Yaşamı basite indirgersek, vücudumuzda 75-100 trilyon hücremiz mevcuttur. Bu hücrelerin yaşam ve fonksiyonlarını sürdürebilmesi için enerji (kalori ) ye ihtiyaçları vardır. Enerji içinde yakıta ihtiyaç duyulur, bu yakıtın adı canlılar için OKSİJEN’dir.Aldığımız besinleri yakarak, enerji ihtiyacımızı karşılar. Her normal sağlıklı hücre bu nedenle oksijene bağımlı (yani aerobik) metabolizmaya sahiptir. Olağan yaşamımızın biraz dışına çıkınca soluduğumuz oksijen yetmeyebilir. Ne var ki yaşam biçimimiz, stress, sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam, sigara, alkol gibi alışkanlıklar, yaşlanma, tıkanan damarlar, soluduğumuz havanın kirliliği, şeker, akciğer ve kalp hastalıkları, damar sertliği gibi hastalıklar, hücrelere oksijenin yetersiz gitmesine neden olur. Bunun üzerine ihtiyacı arttıran bir neden (enfeksiyon, ödem, travma, kanser v.b.) eklenince, insanı ölüme kadar götüren olaylar zincirini etkileyebilir. Ozon çok yüksek oksidasyon gücüne sahip olduğu için tıpta ‘aktif oksijen’ olarak tanımlanır. Tedavide kullanılan ozona yüksek enerjisinden dolayı, vücudumuzdaki hücrelerimizin yakıtı diyebiliriz. Vücudumuza verilen aktive edilmiş oksijeni hasta organizmalarımıza verilen destek yardımı olarak nitelendirebiliriz. Oksijen tedavisi, birbirine bağlı birkaç tip tedaviyi kendi şemsiyesi altında toplayan vücudun O2 içinde yüzmesini sağlayan ve dolayısıyla iyileşmeyi hızlandıran bir yöntemdir. Ozon tedavisi oksijen tedavileri içinde en aktif olanıdır. Vücutta oksijenasyon azlığı kötü sağlığın temelinde yatan en önemli sebeptir. Ozon / Oksijen tedavisi mikro dokuda bozulmuş olan oksijen dengesini yeniden düzenler. Oksijen açlığı için çeşitli sebepler vardır. 1. Kötü nefes alma (Kronik bronşit, astım gibi...)2. Rafine edilmiş gıdalar3. Sigara içimi4. Egzersiz azlığı5. Çevre kirliliği6. Karbonmonoksit zehirlenmesi (özellikle büyük ve kalabalık şehirlerddeyaşayanlar için)7. Çevredeki doğal oksijen azalmasıOZON NEDİR ?Ozon (O3) üç tane oksijen atomunun birleşmesiyle oluşan, renksiz, özel ve keskin kosusu olan bir gazdır. Atmosferi oluşturan azodt, oksijen ve karbondioksit gibi temel gazlara göre oldukça düşük oranda bulunan ozon, gerek iklimi etkilemekte ve gerekse yer yüzeyindeki canlıların korunmasında önemli rol oynamaktadır. Dünyada ozonsuz yaşam olamaz, ozon yaşamın bire geri verilmesidir. Ozon tükenmesinin bir sonucu olarak dünyaya erişen ek UV-B radyasyon, en basit tek hücreli bitkilerden böceklere, balıklara, kuşlara ve memeli hayvanlara kadar insanlar da dahil bütün canlılar üzerinde zararlı etkilere sahip olabilir. OZONUN GÜNÜMÜZDE KULLANILDIĞI ALANLAR1- Hava, kötü kokuların temizlemesinde ve renk gideriminde, yaşanan ortam havasının dezenfeksiyonunda2- İçme suyu temizliğinde (suların dezenfeksiyonunda) ve atık sularıntemizlenmesinde, yüzme havuzlarında3- Gıda endüstrisinde ve soda, bira vs. şişe temizliğinde4- Soğuk hava depolarında 5- Tarımda verimin arttırılmasında (suni gübre yerine)6- Veterinerlik ve Hayvancılıkta enfeksiyon giderilmesinde, verimin arttırılmasında7- Nitrit amonyak, demir mangan ve pestisit gibi kimyasal zehirlerin gideriminde (temizlenmesinde)8- Tıbbi tedavide (medikal ozon) MEDİKAL OZON TEDAVİSİMedikal ozon %5 ozon ve %95 oksijen karışımından oluşmaktadır. Ozonlama yaklaşık yüz yıldır bilinen bir teknoloji olmasına rağmen kıymeti daha yeni anlaşılmaktadır. Dünyada Almanya, İngiltere, ABD, Malezya, Brezilya gibi pek çok ülkede sadece ozon terdapi yapan özel hastaneler mevcut. İtalya da özel kürsüsü bile var. Bugün Almanya da 8000 hekim yaklaşık 5000 klinikte ozonterapisi uygulamaktadır. Tedavi amaçlı Ozon ; Medikal ozon daima saf ozon ve saf oksijenin karışımı şeklinde kullanılır. Ozon terapist., ozon terapi konusunda eğitimli bir doktor, hastanın durumu ve tıbbi endikasyona göre hastanın alacağı komple dozu belirler. Ozon tedavisi ile birçok hastalık daha iyi hale gelir veya tamamen düzelir. Ozon bilimselliği kanıtlanmış ve binden fazla bilimsel çalışma yapılmış bir yöntemdir. Alternatif tıp yöntemi değildir.Bağışıklık Sistemini Güçlendiriyor :Ozon, bağışıklık sisteminin zayıfladığı bütün hastalıklarda etkilidir. Ozon gazı, ciltten emilim yoluyla alındığı zaman hücrenin oksijenlenmesini arttırarak yaşlanmaya neden olan serbest radikalleri engelliyor. Ameliyat sonrası halsizlik durumlarında, kireçlenmelerde, eklem ağrılarında, sporcuların performansını arttırmada ozon tedavisinden çok iyi sonuçlar elde ediliyor. Bunun dışında şeker hastalarında meydana gelen açık yaraların kapatılmasında kullanılan ozon, açık yarası olmayan hastalarda da doku tahribatını engellemek için uygulanabiliyor. Astımlı hastaların da ozon tedavisinden sonra rahat nefes alıp aktif yaşamlarına kısa zamanda geri dönmeleri mümkün. Günümüzde birçok hastalığın tedavisinde ana tedavi veya yardımcı yöntem olarak kullanılan ozon terapisi, aynı zamanda sağlıklı insanların performanslarını arttırmaya,stresi azaltmaya ve vücudu gençleştirmeye de yarıyor. Dünyada yaklaşık yüz yıldır uygulanan bu terapi vücudu gençleştirmek ve dinç kılmakla kalmaz, vücudun tüm fonksiyonlarını da düzene sokar. Vücutta günlük veya haftalık 10 milyar hücre tahrip olur. Vücut bunun yerine yenisini koyar. Ozon işte bunu takviye eder, bağışıklık sistemindeki hücreleri aktive ederek hücrelerin 21 gün değil de 12 günde bir değişmesini sağlar. Ozonterapi alanların çoğunluğunun sıklıkla ‘Yeniden doğmuş gibiyim, yerimde duramıyorum, birkaç saatlik uyku bana yetiyor, ağacı kökünden sökebilirim...’ ifadelerini kullanması bu nedenledir. Sık sorulan sorulardan birisi de sporcularda doping olarak yapılır mı? Buna doping demek doğru değildir çünkü ozon doğal bir tedavi yöntemidir. Almanya da Milli takım ve Bayern Münih takımı futbolcularına büyük maçlardan önce 2 veya 3 uygulama yapıldığı eskiden beri bilinmektedir. Ama bu doping değildir, vücudun oksijen ihtiyacını karşılayıp performansını yükseltir. Mucize yaratan ozon terapisi ülkemizde de giderek yaygınlaşmakta ve kronik yorgunluktan karaciğer hastalıklarına, iyileşmeyen yaralardan kanser hastalıklarına, alerjiden cilt rahatsızlıklarına diabetten astıma kadar pek çok probleme şifa oluyor. Doğal enerji kaynağı olan ozona sağlıklı da olsa her bireyin ihtiyacı vardır. Son günlerde üst üste gelen yoğun iş programınız nedeniyle kendinizi yorgun ve güçsüzmü hissediyorsunuz ? Yoksa önünüzde sizin için hayati önem taşıyan, mutlaka kazanmanız gereken bir sınavmı var? Çok önemli bir spor müsabakasına mı katılacaksınız? Yaşlandığınız için her gün yeni bir ağrıyla mı tanışıyorsunuz? Vucut direncinizi arttırmak için avuç avuç vitamin ve enerji hapları almaya gerek yok. Birkaç ozon terapisi seansına girerek kendinizi son derece dinç ve dinamik hissedebilirsiniz.

NATÜROPATİ...

İyileşmenin vücutta var olan tabii iyileştirici kuvvetlerin etkisine bağlı olduğu prensibine dayanan bir tedavi metodudur.Arkaplan Vis Medicatrix naturae(tabiatın iyileştirici gücü) aylayışı çok eskidir. Tabiatın iyileştirici gücünün önemini ilk fark eden Hippocrates devrine M.Ö. 400’e kadar dayanır. Ona göre sağlık vücudun bozulan fonksiyon dengesini düzeltmek için gösterdiği gayretten doğuyordu. Zaman sürecinde tabiatın iyileştirici gücü doktrini, Thr Doctrini of the Healing power of nature throught the Course of time 1943 kitabının yazarı Dr. Max Neuberger’in söylediği gibi, hastalıktan kurtulma tabiatın çabasıyla, ya sadece iyileştirici güçleriyle ya da tıbbi yardım desteklenerek oluyordu.Paracelsus’a göre biri mucizevi bir şekilde, diğeri de ilaçlar yardımıyla tedavi edebilen iki tür doktor vardır. Onu izleyen yüzyıllarda tabiatın iyileştirici gücüne dayalı teoriler çoğaldı. Anton Mesmer ona hayvani manyetizma kreozotu bulan ünlü kimyager Karl von Reichenbach ise odik güç ya da odyle adını verdi ayrıca Reichenbach iyileştirici kuvvetin bizim anladığımız kimya, elektrik veya manyetik kuvvetlerden farklı olduğunu açıkladı. Hayatın gizeminin yazarı Lakhowsky şöyle diyor: her canlıda bulunan organik canlı ünitesi. Yüksek frekansta ışın yapıp emebilen elektromanyetik rezonatörden başka bir şey değildir. Bilimdeki bütün ilerlemelerimize rağmen ne yazık ki ipucu niteliğindeki birkaç buluştan başka bu iyileştirici kuvvetin mahiyeti hakkında çok az bilgiye sahibiz. Bu buluşlardan en önemlisini bir Rus mühendisi olan Semyon Kirlian ve karısı Valentina 1950’lerde gerçekleştirdiler. Eşyaları aydınlatmak için yüksek frekansta alternatif akım kullandılar ve onların resimlerini çektiler. Eğer eşya iyi iletkense, metaller gibi resim sadece yüzeyi gösteriyordu. Bu yüksek frekanslı resimlerle ölü ve canlı varlıkları ayırt edebildiklerini de farkettiler. Canlılar bazı değişiklikler gösterirken cansızlar sabit kalıyordu. Oldukça değişken renk yapılarında varlıkların hayat aktiviteleri de anlaşılıyordu.Yüksek frekanslı fotoğraflar Sovyetler Birliği’nde yıllardır uygulanmakta olup Batı’da birkaç kişi dışında ciddi olarak ilgi görmemiştir. New york’ta Profesör Douglas Dean, Washington üniversitesinde Profesör Philips ile Brezilya, Avusturya ve Almanya’da diğer bilim adamları fotoğrafları çektiler. Kirlian fotoğrafları kullanılarak özellikle birini iyileştirmeye konsantre olmuş kişilerin parmaklarından yayılan enerjiyi görmek mümkündür. Normalde parmaklardan mavi veya beyaz ışınlar yayılır. Fakat kişi sinirlendiğinde veya heyacanlandığında bu ışınlar kırmızı ve lekeli hale dönüşür. Bugün Sovyetlerde kirlian fotoğrafçılığı başka metodlarla teşhis edilemeyen hastalıkların teşhisinde kullanılıyor. Bir çok hastalığın, kişi şikayet etmeye başlamadan varolan bir klinik öncesi devresi olduğunu öne sürüyorlar. İşte bu belirtilerin ortaya çıkmadığı devrede, fotoğraf çekerek hastalığın önceden belirlenebileceğini savunuyorlar.Kirlian Fotoğrafçılığının gösterdiği en heyecan verici hadise fantom etkisidir. Bir kısmı kesilmiş bir yaprağın yüksek frekansla çekilmiş fotoğrafında kesilen kısmı da dahil yaparak bütünüyle görülüyor. Bu bacağı kesilmiş birine bakan Psişik bir kimsenin sanki bacak yerindeymiş gibi görmesine benzediği içinde çok önemlidir. Kirlian fantomlarındaki ilgi çekici terslik yaprağın parçasının veya bacağın kesildikten sonra arkalarındaki elektromanyetik alan bırakmamalar gerçeğidir. Yaydıkları enerji eşyaların kendilerinden daha öenmli olsa gerekir.Bu alandaki bu ilginç çalışmalar yaygın şüphecilik yüzünden yavaş ilerlemektedir. Yine de canlı varlıkların etrafında kavrayamadığımız, ölçemediğimiz ve açıklayamadığımız kuvvetlerin varolduğunu varsaymak mantıklı bir davranış olur. Bu kuvvetlerden bazıları Natüropatların tabii iyileştirici kuvvet adını verdikleri kavram olabilir. Fakat doğru bir cevaba ulaşmak için yüzyıllara ihtiyacımız yoktur.Nedir?Natüropati batı dışında bu isimle anılmasına rağmen dünyanın pek çok yerinde yaygınca uygulanan tıbbi bir yöntemdir. Hastalığın temel nedenini bulup ortadan kaldırmaya dayanır. Bu neden, zararlı yiyecek, içecek ve nefes alınan hava gibi kimyasal, kaburgaların yanlış kaynaması, kasların zorlanması, eklemlerin oynaklıklarını kaybetmesi veya yanlış vücut hareketleri gibi mekanik veya Psikolojik olabilir. Hastadaki belirtiler natüropata teşhis koymakta yardım etseler de çok önemli değildirler. O belirtileri ortadan kaldırmaktan ziyade hastayı tedavi etmeye çalışır. Natüropatlar, akut hastalıkların iyileştirici güçlerin vücudu normal duruma getirebilme çabaları sonucunda ortaya çıkan durumlar olduğu temeline dayanarak çalışırlar. Belirtilerin ortaya çıkmasının belirli bir gerekçesi olduğuna inandıkları için onları bastırmayı istemezler.Öncü bir natüropat, duvara vurduğu için başı ağrıyan bir kimseye aspirin vermek yerine başını duvara vurması engellenmelidir. Diyerek görüşlerini örneklendiriyor. Oysa modern tıp başını neden vurduğunu araştırıp onu engellemek yerine hastaya aspirin vererek belirtiyi ortadan kaldırmaya çalışır. Aslında ilaç vermek hastanın yaşam biçimindeki yanlışlıklarını ortaya çıkarmaktan daha kolaydır. Açıkça söylemeliyim ki eğer bir ülkenin sağlığını natüropata dayalı bir çizgiye oturtabilsek yinede ilaç endüstrisine ihtiyacı olacaktır. Çünkü anlık ve tembelce çözümlere talep çok fazladır.Nasıl Uygulanır?Natüropat doktordan çok bir öğretmendir. Tıbbi bir eğitimden ziyade uzun ve teknik bir eğitimden geçerler. Bu eğitimin amacı hastanın durumunu anlamak ve hastanın şikayetlerden kurtulması ve yenilerinin ortaya çıkmasının engellenmesi için öğütler vermektedir.Bir natüropata muayene olmak, doktora muayene olmaya benzer,fakat hastanın anlattıkları natüropatı daha çok ilgilendirdiği için olayın hikayesini alması daha uzun sürer. Hastanın anlattıkları doktorun yaptıklarından da daha dikkatli ve detaylı olarak ta değerlendirilir. Natüropatlar da teşhis koyabilmek için kan testleri ve röntgen filmleri de isterler. Fakat bu her zaman gerekli değildir. İlave olarak natüropatlar, başka yollarla teşhis edilemeyen davranış ve yapı bozukluklarının nedenlerini tanımlama da kullandıkları osteopatik teşhisten de faydalanırlar. Değişen yapı ve davranış, gittikçe vücut içi bozuklukların nedeni olarak görülmeye başladığı için, Natüropatın bu yolla ortaya çıkmış tedavi edilebilir bozukluklar olup olmadığını araştırması da akla yatkındır.Natüropati ve Osteopatinin bu birleşiminden iyi sonuçlar aldığı için, bir çok natüropat davranışı değerlendirir. Hassas noktaları arar(Özellikle omirilik dokusunda) kas gerilimlerini araştırır ve nihayet omurgada bir kilitlenme veya sıkışma olup olmadığına bakar. Bunlardan herhangi birindeki bozukluk, meslekten olmayan birinin hemen fark edemeyeceği biçimde vücudun bazı yerlerinde masajlarla giderilebilecek ağrılara sebep olur Bu açıdan bakılınca, natüropatların Alexander Tekniği öğreticileriyle pek çok ortak noktası vardır.Teşhis belirlendikten sonra, natüropat kişiyi bütün yönleriyle ele alır ve eğer gerekli görürse hastanın yaşam biçimini bütünüyle yeniden düzenler. Diyet bütün natüropatlar için en önemli başlangıç noktasıdır. Eğer yapı taşları “yiyeceklerimiz” yetersiz olursa sağlıklı dokuların ve hayatın iyileştirici güçlerinin gerektiğince çalışamayacağını ileri sürerler. Eğer yiyecekler eksik olursa, en isabetli tedbirler bile işe yaramaz. Bu yüzden bir natüropat her vakada yiyeceği bir başlangıç olarak görür. Gıdalarımızın çoğunun doğal olmadığı temelinden hareketle natüropat hastasına bilinçli yemek yemeyi öğretme yollarını ara. Bu fındık, çilek yemeyi öğütledikleri anlamına gelmemelidir. Tersine natüropatlar başarılı olabilmek için insanları kendi kendine yardımcı olmaya inandırmalıdırlar ve bunun içinde uygulanabilir şeyler tavsiye ederler. Mümkün olduğunca doğal, faydalı ve rafine edilmemiş gıdalar önerir ve kişiyi daha fazla temiz hava almaya, spor yapmaya teşvik ederler.Tanım olarak hastanın içinden olmayan hiçbir şey kullanmamayı hedefleyen natüropat istisna olarak reçetelere bitkisel ve homeopatik ilaçlarda yazabilir. Bu tür ilaçlar aktif etki göstermekten ziyade vücudun kendi savunma mekanizmalara yardımcı olmada kullanılır. Natüropatlar ameliyatlara karşı değildirler. Ve cerrahi müdahale gerektiren durumlar olduğunu kabul ederler. Yine de ameliyatın son çözüm olduğu bir çok hastalığın sağlıklı yaşam ile daha önceden önlenebileceğine inanırlar. Yaşlı ve tükenmiş bir vücud için yeni sağlık rejimleri oluşturmanın anlamsız olduğu görüşünde olan natüropatlar, diyete yeni yaklaşımlar getirmeden vücudun metabolik sistemlerini oruç yoluyla temizlerler. Natüropata giden her hastanın oruç tutmakta olduğu zannedilmemeli ve oruç aç kalma olarak anlaşılmamalıdır. Amaçlanan, vücut için fizyolojik bir dinlenme ve yeni diyete başlamadan önce vücudun artık maddelerden temizlenmesini sağlamaktır. Oruç sırasında sebze ve meyve suları içilir. Sadece bu bile birkaç gün içinde fark edilebilen sonuçlar sağlar.Bir çok hastalığı zihinsel olarak gördükleri için natüropatlar psikolojik hikaye almaya büyük önem verirler. Ve böylece hastalığın temelinde yatan baskı ve stresleri ortaya çıkarmayı amaçlar. Zihin gereksiz baskılardan kurtulduğu zaman vücut kendini iyileştirmede serbest kalır. Bunun ne derece önemli olduğunu bütün doktorlar iyi bilirler. Natüropatlar ne olursa olsun hastalarını yaşamlarının denge ve bütünlüğünü yeniden sağlamalarını için cesaretlendirmeye çalışırlar.Nerelerde kullanılır?Natüropati özellikle boğaz ağrısı, kolit, gastrit, bronşit,hemoroid, sindirm ve karaciğer rahatsızlıkları gibi akut hastalıklarının yanı sıra tüberkiloz gibi daha ciddi hastalıkların tedavisinde iyi sonuç vermektedir. Nedenleri farklı olduğu için aynı hastalık değişik hastalarda farklı şekilde tedavi edilir. Öncü bir natüropat şöyle diyor: “biz hastalıkları tedavi etmiyoruz, iyileşmeyi harekete geçiriyoruz ki, bu daha olumlu bir şeydir. Tıbbın diğer dallarında olduğu gibi bazen bizde başarısız olabiliyoruz, fakat en azından hastaya doğrudan zarar verecek bir şey yapmıyoruz. Başarısız olmamız ise hastanın yaşam tarzında önerdiğimiz değişiklikleri yapmamasından kaynaklanıyor. İşte o zaman güç, hastanın hayatını değiştirmeye teşebbüs etmeyen ve belirtileri ortadan kaldırmak için bir sürü ilaç veren doktorların eline geçiyor. Bu durum herkesin, özellikle doktorların çok hoşuna gidiyor. Uygulamada ise bu, sonsuz sayıda tıbbi destek ve ilaç kullanımına varıyor. Çünkü doktorlar hastanın içinde yaşadığı durumu değiştiremiyorlar ve uygulaması en kolay yolu tercih ediyorlar. Bu ise çoğunlukla hastanın sorunlarını çözmediği gibi, gittikçe daha çok destek aramasına neden oluyor. Biz ise hastanın daha çabuk iyileşmesi ve kendine daha yeterli hale gelmesine çalışıyoruz.İşe yarıyor mu?Evet, yüzbinlerce hastanın onayladığı gibi Naturapati işe yarıyor. Benim görüşüme göre yakın gelecekte Natüropati daha da ileriye gidecektir. Toplum gittikçe ilaçların büyüsünden kurtuluyor ve daha sonra başını derde sokmaktansa daha önceden kendine iyi bakmaya ve hastalıkları önelemeye çalışıyor. Belki gelecek 10 veya 20 yıl içinde büyük bir kitle, ilaçların gerçekte nelere yol açtığını öğrenecek ve en ufak rahatsızlıkları için doktorlara gitmekten vazgeçeceklerdir. İşte o zaman Natüropatiye bugünkünden daha fazla ihtiyaç olacaktır.

Hangi hastalığa ne iyi gelir? [Hastalıklara Bitkisel Çözüm]

GÖZMısır: Zeaksantin adlı bir bitkisel bileşim içerir.Bu madde yaşa bağlı olarak gelişen görme bozukluklarını azaltır.
Ispanak: Antioksidan özelliği taşıyan A vitaminine dönüşen betakaroten içerir. Sağlıklı gözler için gereklidir.Katarakt ve diğer göz tabakalarının bozulmasına karşı lutein maddesi de içerir. Pişirdikten sonra hemen tüketin;Beklediğinde yararlı maddeler toksik maddelere dönüşebilir.
GRİPPortakal: İçerdiği folik asit ve C vitamini sayesinde öksürüğü ve kanlı tükürükleri keser. Ayrıca kan pıhtılaşmasına karşı en etkin doğal yiyecek olduğu için ileri yaşlarda felç ya da kalp krizi riskini de azaltır.
Tarçın: Yemeklere girmiş olabilecek E-coli bakterisinin vücutta yayılmasını engeller. Mideyi düzene sokar. Kusmayı engeller.Hatta bal ya da limon suyuyla birlikte alındığında boğazdaki yanmaları keser.Hardal: İçindeki singrin maddesi,midenin gaz çıkarmasına yardımcı olur.Sindirim sistemini düzenler,mide ağrılarını giderir.1/2 çay kaşığı alınmalıdır.
GUT (DAMLA HASTALIĞI)Hamsi : Omega-3 yağı açısından çok zengindir.Kolesterol seviyesini düşürür. Kanın pıhtılaşmasını önleyerek damar tıkanıklığı, kalp krizi ve felç geçirme riskini düşürür.Haftada en az 1 kez yemek gerekir. Kalp hastaları için bu miktar haftada 3-4 porsiyon olmalıdır.
HAMİLELİKEnginar: Bol miktarda folik asit ve potasyum içerir.Düşük yağ oranı,sindirimi kolaylaştırıcı etkisi,antioksidan özellikleri sayesinde anne adayı ve bebeğin sağlığına önemli faydaları vardır.
Böğürtlen: E vitamini içerir.Vücuttaki zararlı atıkların temizlenmesini sağlar. C vitamini boldur.Cenini korur.
HEMOROİD (BASUR)Hindistan cevizi: İçerdiği myristin adlı madde kusmayı engeller, basur için birebirdir. (Dikkat! Fazlası basur için tehlikelidir.)
İDRAR VE BÖBREKPancar: Böbrekleri çalıştırır.Önemli bir potasyum kaynağıdır. Vücuttaki tuz oranını dengeler. Bu sayede böbrekler ve idrar yollarının çalışmasını destekler.
Kavun : Orta boy bir kavunun yarısı,günlük C vitamini ihtiyacını tamamen karşılar. A vitamini ve betakaroten içerir. Bunlar vücudu temizleyici etkiye sahiptir. Böbrekleri rahatlatır.Yüksek miktarda su ve düşük miktarda kalori içerir.
İDRAR YOLLARINane : İdrar söktürücü özelliğe sahiptir.İçerdiği mentol,midenin normal işlevini görmesine neden olur.Vücuda giren grip mikrobunakarşı savaştığı gibi,ileri yaşlarda ülsere yakalanma riskini de azaltır.Sabahları mide bulantısını keser. Nane çayı,baş ağrısı,stres gibi hastalıkların yanı sıra mide yanmasına da bire birdir. Nane çayını aç karnına değil,tok karnına içiniz.
Elma : İçindeki C vitamini ve pektin oldukça faydalıdır. Kolesterolü düşürür,sindirim sistemini düzenler ve idrar ve hacet yollarındaki sorunları giderir.
Kepekli ekmek: B3 vitamini, demir, potasyum ve folik asit içerir.Çok fazlası idrar yollarına zarar verirken, günde 2 dilim yemek iyi gelir.
KALPBezelye: Haftada 10 porsiyon domatesli bezelye yemeği yiyen bir erkeğin, yemeyene oranla prostat kanserine yakalanma riski yüzde 35 daha az. B vitamini ve protein deposu olan bezelye,kalp için de çok önemli.
Kepekli Ekmek: Kalp hastalıklarıyla bağırsak kanseri için faydalıdır. Günde 12 gramdan fazlası kişiye göre zararlı olabilir.
Kiraz: 100 gramında 40 kalori bulunuyor.İçerdiği ellegic asit, vücudu kansere karşı korurken,kiraz kalp damarlarındaki normal bir kan dolaşımını sağlar. Çok kiraz yenmesi, gut hastalığına yakalanma riskini de düşürür. Günde 20 kiraz yemek 1 aspirin yerine geçiyor.
Çikolata: E vitamini,magnezyum ve demir;Kalp hastalıklarına yakalanma riskini düşürür. Günde en fazla 1 çikolata yiyin.
Elma: Günde 5 adet yiyin.
Mısır Gevreği: Günde 1 tabak yeterli.
Salatalık: Diyet yapanların en büyük yardımcısı olan salatalık,kolesterolü düşürür. Kalbi güçlendirir.Salatayı soymadan yiyin,Çünkü kalbi kuvvetlendiren madde, kabuğu ile derisi arasında bulunuyor.
Yumurta: Tüm yiyecekler içinde en kaliteli proteini içerir.En önemli özelliği,kolesterol oranını düzenleyen lesitin maddesi içermesi. Tavada az yağda pişirilmiş yumurtayı tavsiye ederiz.
Sarımsak : Mutfağınızdan eksik etmeyin.En az 1000 doğal tedavide kullanan sarımsak,sindirim sisteminden,kansere,kan dolaşımından kalp hastalıklarına kadar her şeye yaralı.Ancak hamileler dikkat olmalı.Aşırı sarımsak da kalp yanmaları ve çarpıntılarına yol açar.Günde bir diş yeter.
Humus: E vitamini zengini humus, kanda kolesterol oranını da ayarlar.
Kavun: Bir kavunun yarısı insan vücudunun günlük C vitamininin ihtiyacının tamamını, A vitaminin de yüzde 15’ini karşılar. Kavun, kalp ve böbrek hastalarının diyetlerinde sıkça kullanılan bir meyvedir.
Süt: Tam bir kalsiyum,protein,folik asit,A,E ve D vitaminleriyle fosfor deposu. Çocuk,genç ve hamilelerin günde en az yarım litre süt içmesi gerekiyor.
Şeftali: Bir şeftali,günlük C vitamini ihtiyacınızın yarısını karşılar. Sindirimi kolay olan meyvanın koyu renklilerini tercih edin.Çünkü kabuğuna renk veren betakarotene maddesi,kalp ve kansere karşı faydalıdır.
Pirinç: E ve B12 ve B vitaminleri ve potasyum içerir.Özellikle kolon ve bağırsak kanserlerine karşı faydalıdır.Kolesterolü düşürdüğünden kalbe iyi gelir.
Tuz: Vücuttaki kan dolaşımını ve sinir sistemini düzenler.Mide kanseri,kemik erimesi, kalp sorunlarına bire birdir.İngiliz Sağlık Bakanlığı, halkına günde 9 gram tuzun kafi olduğunu,aşırısının vücuda zarar vereceğini açıkladı.
Çay: Günde 2 bardak içilen çayla,4 elma,5 soğan,7 portakal yemiş gibi kalp dostu antioksidan madde almış olursunuz .İngilizler,özellikle çocukların haftada en az 6 bardak sütlü çay içmesini öneriyor.
Ton Balığı: Kolesterol ve tansiyonu düzenler.Anemi hastalığına karşı D ve B12 vitamini içerir.Birçok kansere karşı vücudu içerdiği nikotinik asitle korur. Bir konserve ton balığı vücudun D vitamini ihtiyacının tamamını karşılıyor.
Hindi Eti: 125 gramı, vücudun günlük folik asit ihtiyacını karşılar. Folik asit,kan hücrelerinin yenilenmesine yardımcı olur.
Karpuz: Bir dilimiyle günlük C vitamini ihtiyacınızın %80’nini karşılarsınız. İçerdiği potasyum,kan dolaşımını sağlar.
KANSERKayısı: Antioksidan olan betakaroten açısından zengindir.Hücrelere ve dokulara zarar veren moleküllerin etkisini ortadan kaldırarak kansere karşı koruyucu etkisi vardır.Lifli olduğu için bağırsakları koruyucudur.
Tahıllar: Arpa,mısır,buğday,yulaf gibi tahıllar B ve E vitamini, potasyum ve kalsiyum içerir.Kanserojen maddelerin vücuttan atılması sürecini hızlandırır.Tahıl ağırlıklı bir beslenme rejimi, bağırsak kanseri riskini yarı yarıya azaltıyor.
Fasulye: Fasulye,C vitamini ve betakaroten gibi kalp hastalığı ve kanseri önleyen antioksidanlar açısından zengindir. Ayrıca B vitamini seks hormonlarını kuvvetlendirir.
Pancar: Demir ve folik asit açısından zengin olan pancar eski çağladan beri kan hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Amerikalı uzmanlar pancar suyunun sarılık tedavisinde de etkili olduğunu belirtiyor.
Lahana: Kanserli hücrelerin çoğalmasını önleyen karoten maddesi içerir.
Havuç: Tam 40 araştırma havuç tüketimi arttıkça kanser riskinin azaldığını ortaya koymuştur.Bunun temel nedeni betakaroten, C ve E vitaminleri gibi antioksidanlar açısından zengin oluşudur.
Nohut: Yağ düzeyi düşük ve kolesterol içermeyen nohut kalsiyum, magnezyum, fosfor, potasyum,bakır,manganez, betakaroten ve folik asit açısından zengindir. Göğüs kanserine karşı korur.
İncir: Potasyum,demir ve kalsiyum içerir.Sindirim sistemine yardımcı olur. Eski çağlarda kanserli hücrelerin tedavisinde kullanılan incir, modern tıp tarafından da kansere karşı koruyucu olarak öneriliyor.
Sarımsak: Bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve kansere, yüksek kolesterole,kalp ve dolaşım sistemi hastalıklarına karşı koruyucu etkisi vardır.
Fındık: Kalp krizine karşı koruyucu olan E vitamini açısından zengin bir besindir. Her gün yenilen bir avuç fındık kansere ve kırışıklıklara karşı koruyucudur.
Mercimek: B vitamini,demir,kalsiyum,magnezyum,fosfor ve potasyum içerir. Lifli özelliği kandaki kolesterol oranını düşürür. Şeker ve kalp hastaları için yararlıdır.
Zeytinyağı: İçindeki omega yağ asitleri,kandaki kolesterol düzeyini dengede tutar. Antioksidan özelliği olan E vitamini açısından da zengindir.Bu sayede kalp krizi,felç,kanser ve erken yaşlanmaya karşı beyni koruyucu etkiye sahiptir.
Soğan: Bağışıklık sistemini güçlendirir.İçerdiği allicin ve sülfür; mide ve bağırsak kanserine karşı koruyucu etkiye sahiptir. Son araştırmalar kemik erimesine karşı,peynir ve sütten daha etkili olduğunu göstermiştir.
Şeftali: Teki bile insanın C vitamini ihtiyacının %50,sini karşılayabilir.Sindirimi kolaydır.Kansere ve kalp krizine karşı koruyucu olan betakaroten açısından da zengindir.Bir tanesinde 33 kalori vardır.
Pirinç: Pirinç mükemmel bir enerji kaynağıdır.E ve B vitaminleri açısından zengindir. Bağırsak kanserine karşı koruyucu olan pirinç,kolesterolü düşürerek kalp krizi riskini de azaltır.
Çilek: Kolesterol düzeyini düşürür ve sindirim sistemini düzenler. Ellegic asit adı verilen kansersavan bir maddeyi de içerir.
Domates: Likopen açısından zengin ender bitkilerden biridir. Likopen,pankreas gibi çeşitli kanser hastalıklarını önleme konusunda hayati önemdedir. C vitamini açısından zengindir ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Lifli bir besin olması da bağırsak kanseri riskini azaltır.
KANSIZLIKHurma: Hurmaların birçoğu yüksek oranda demir içerir. Besin değeri yüksek ve önemli bir enerji kaynağıdırlar. Doğal müshil etkisine sahiptir. Daha yüksek oranda su ve daha düşük kalori içerir.
KARACİĞEREnginar: Cynarine adlı madde en sert yiyecekleri dahi sindirimine yardımcı olur.Karaciğer hastalarının yanı sıra romatizma, artirit ve gut hastalığına yakalananlarla,hamilelere şiddetle tavsiye edilir.
Meyan kökü: Dünya üzerinde birçok kabile yüzyıllardır ülser, artirit, bronşit ve karaciğer rahatsızlıklarına karşı “doğal ilaç” olarak kullanır.Adrenalini yükseltir,insanın strese girmesini engeller, kan basıncını düşürür.
Zerdeçal: Karaciğer rahatsızlıklarının yanı sıra sindirime de yardımcı olur.
KARIN AĞRISIPapatya çayı: Bağırsak yollarındaki gazı çıkartır, sindirim sistemini düzenler, dengeler, mide ağrısını keser.
KEMİK ERİMESİKayısı: Yüksek oranda kalsiyum ve magnezyum içerir.
Süt: Kalsiyum,protein,B2-A-E-D vitaminleri,folik asit,fosfor ve demir kaynağıdır. Kalsiyum,D vitamini ve fosfor ile birlikte kemikleri ve dişleri güçlendirmek için çalışır.Bunların eksikliği kemikleri eritir.
KİLO KAYBIÇikolatalı puding: Bu sayede vücuttaki kan istediği protein ve mineralleri alır. Kilo kaybı yaşayanların günde 3 kez 1 hafta boyunca puding yemesi gerekiyor.
Peynir: 100 gramında 78 kalori bulunuyor.
Yumurta: Günde 2 yumurta kadınların günlük protein ihtiyacının 4’te 1’ini, erkeğin ise 5’te birini karşılar.A,D,E ve B vitaminleri içeren yumurtadaki selenyum maddesi,bebeklerde sindirim sorunlarını çözer, yetişkinleri de kansere karşı korur.
Dondurma: Günde 2 top vanilyalı dondurma yemek,insan vücudunun günlük protein ihtiyacının yüzde 20’sini karşılar.
Salam: B vitamini,demir,sodyum ve potasyum deposudur.
TANSİYONRezene: İçerdiği potasyum sayesinde tansiyonu düzenler.Kan hücreleri için gerekli olan folik asidi de bol miktarda bulundurur. Rezene çayı sindirim için iyidir.
Tahıl: Kan damarlarını gevşeten ve rahatlatan bir tür fotosentez kimyasal maddesi içeriyor.Bu sayede kanın damarlardan daha rahat geçmesini sağlıyor. Tahıl yemek sebzelere oranla vücutta daha fazla kalori yakılmasını sağlar. Kalorinin azalması tansiyonu düzenler.
Un: Yapıldığı tahılın besin değerlerini içerir.B ve E vitamini,demir ve magnezyum açısından oldukça zengindir.
Karaciğer: Sağlıklı bir bağışıklık sistemi,cilt ve keskin gözler için gerekli olan A vitamini açısından zengindir.Küçük bir porsiyonu günlük A vitamini ve demir ile aylık B12 vitamini ihtiyacını giderir.
LAKTOZ DAYANIKSIZLIĞIBadem: Yüksek oranda kalsiyum, magnezyum,potasyum,fosfor,E vitamini,B2 vitamini, antioksidan içerir.Bu nedenle laktoz (süt şekeri) dayanıksızlığı bulunan ve günlük gıdalar yiyemeyen kişiler için badem ideal bir besin kaynağıdır.
MENOPOZNohut: Sebze hormonu “fitoöstrojen” içerir.Bunlar östrojenin vücuttaki etkilerini dengeler ve menopozun yarattığı etkilere karşı korur.Protein bakımından en zengin sebzelerdendir.
Kola: Kafein vücudun yorgunluğunu alır ve konsantrasyonu sağlar.
Üzüm: İçerdiği “elajik” asit sayesinde kemik erimesine karşı korur. Kandaki östrojen seviyesini yükseltir ve menopoz ağrılarını en aza indirir.
Kuru erik: Sadece iki-üç adet yemek dahi vücudun ihtiyacı olan antioksidanları karşılar. İdrar yolları kaslarını rahatlatır ve kolon kanserine karşı korur.Demir,A vitamini, B6 vitamini ve potasyum içerir.İçerdiği yüksek orandaki bor minerali sayesinde menopoz döneminde östrojen seviyesini dengede tutar.
Tatlı patates: Adrenal salgılayan bezleri güçlendirerek vücuda enerji sağlar.Fosfor, magnezyum,kalsiyum,C vitamini,potasyum ve folik asit içerir.
MİDENİZ RAHATSIZSATarçın: Mide yanmalarını ve kusma hissini alır.
Hindistan cevizi: Sütlü içeceklere eklendiği zaman mideyi gevşetici ve gazını alıcı bir etki yaratır.Mide bulantılarını önler.
Lahana: Mayalanma sırasında laktik asit üretir.Bu da sindirim sistemindeki zararlı bakterileri öldürerek sindirime yardımcı olur.
ROMATİZMAEnginar: Vücuttaki zehiri atması nedeniyle Romatizma,gut hastalığı ve eklem yanmasına karşı birebirdir.Folik asit ve potasyum kemikleri güçlendirir.
Domates: C vitamini boldur.
Tahıl: İçerdiği doğal kimyasallar,romatizmanın yol açtığı eklem yanmaları ve romatizma ağrılarını hafifletir.
Kekik: Timol adı verilen bir tür doğal yağ,vücuttaki diğer yağların parçalanmasını sağlar.Kekik yağı banyoda sürüldüğü zaman romatizma ağrılarını azaltır.
Zencefil: Uyarıcı etkileri kan damarlarını genişletip kan dolaşımını artırarak romatizma ağrıları ve yanmaları yok eder.
SİNDİRİM SORUNLARIArpa: İçerdiği kalsiyum ve potasyum gibi mineraller ile B vitamini vücuda direnç kazandırır.Ayrıca ABD’deki bir araştırma, 6 ay boyunca her gün arpa ürünü şeylerin yenmesinin kolesterol oranını yüzde 15 düşürdüğünü kanıtladı.
Yoğurt: Günde 150 gram yoğurt vücudun bir günlük kalsiyum ihtiyacını karşılar.Meyveli yoğurtlara 3 çay kaşığı şeker eklendiği için şeker oranları daha yüksektir. Yoğurttaki potasyum,kan basıncı ve kalp atışlarını düzenler. Midenin yiyecekleri düzenli olarak öğütmesini sağlar.
SİSTİTKuşkonmaz: Folik asit,C ve E vitaminleri içerir.Yenilen besinlerin vücuttaki zehirli kalıntılarını atmayı sağlar.Karaciğer ve böbreklerin çalışmasını kolaylaştırır,destekler.Bu nedenle doktorlar, sistit hastalarının mutlaka kuşkonmaz yemeleri gerektiğini söylüyor.
STRESMeyan kökü: Antivirüs etkisi vardır.Karaciğeri korur. Adrenalin salgılanmasını dengeler. Stresle başa çıkabilmek için gerekli olan kortizol hormonunu salgılatır.
TİROİDMidye: Omega-3 yağı açısından zengin bir besin kaynağıdır. İçerdiği selenyum minerali tiroit bezlerinin normal işleyişi için gereklidir.
ÜLSERLahana: Ülseri olan kişiler için tonik, yani mideyi temizleyici etki yaratır.Yüksek oranda C vitamini içerir.Kırmızı lahana vücutta antioksidan özelliğe sahip A vitamini içerir.Kanseri önleyici etkiye sahiptir.Çiğ olarak salatalara katılması tavsiye edilir.
Biber: Yeşil biberde; A,C,B1,B2 ve E vitaminleri bulunuyor. Biber,mide salgısını artırdığı için,gastrit ve ülseri olanlara da tavsiye ediliyor. Yüksek oranda kalsiyum ve magnezyum içerir.
VÜCUT SU TUTMUŞSAKuş üzümü: 100 gramı günlük C vitamini ihtiyacının tam 3 katını karşılar.Antibakteriyel ve yanmayı önleyici etkileri vardır. Zengin potasyum ve düşük tuz içeriği, dehidratasyonu olanlar için önemli bir doğal ilaçtır.
Kabak: 100 gram kabak günlük folik asit ihtiyacının 4’te birini karşılar. Yüksek orandaki potasyum sıvı-tuz dengesini sağlar.
Tahıl: İdrar yollarını açıcı,çalıştırıcı ve rahatlatıcı etkileri sayesinde dehidratasyonu rahatsızlığı bulunanların yemeleri gerekir.Mideyi rahatlatıcı özelliği vardır.
Yayın yok.
Yayın yok.